Anadolu imam hatip liselerinde öğrenim gören öğrencilere yönelik gerçekleştirilen etkinlikte, öğrencilerin; okuyan, düşünen, yorumlayan, eleştiren, medeniyetimizin kültürel mirasını değerlendiren, kültürümüzün söz ve yazı varlığını geliştiren, zenginleştiren ve yaygınlaştıran; geleceğin kültür elçileri olmak için çaba harcayan, okumayı bir yaşam biçimi haline getiren, arkadaşlarıyla kültürel zeminde yeni bağlar kuran bireyler olarak yetişmelerini sağlamak ve onların bilimsel, sosyal, kültürel, sanatsal, edebi ve meslekî gelişimlerine çok yönlü katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
BEŞ ŞEHİR
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, hayatının tesadüfleri olan Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul şehirlerini anlattığı deneme türü eseri.
Bir gezi kitabından yahût bir seyahatnâmeden çok farklıdır; çünkü sâde târihî bilgi, kuru gezi rehberi, bir şehir coğrafyasından farklı olarak his, sanat, estetik, kültür ve bilgi birikimi içerisinde yoğurulmuş bir yapıttır.
Tanpınar, eserinin konusunu "Beş Şehir'in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iŞtiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir." olarak ifâde etmiştir.
Beş Şehir eski ile yeninin dâimi bir çatışmasıdır aslında. Sürekli bir hesaplaşma, bir karşılaştırma söz konusudur eserde. Tanpınar, geçmişe güncelin penceresinden bakarak bir inşa eyleminde bulunmuştur.
Beş Şehir'in ilk şekli önce Ülkü mecmuasında dizi yazı olarak yayımlanır. Bu yazıların neşrinden sonra Tanpınar bu illere Konya'yı da ilâve ederek denemelerini kitaplaştırır.
Beş Şehir'in ikinci baskısı ise 14 yıl sonra 1957 yılında yayımlanır. Bu ikinci baskı da birçok farklılık ve ilaveler, eksiltmeler göze çarpar. En fazla ekleme ve çıkartmanın İstanbul'da yapıldığı görülür. En uzun bölüm İstanbul'dur.
BAB-I ESRAR
Senin olanı sana getirdim.
İngiltere'de yaşayan, İngiliz bir anne ve Türk bir babanın çocuğu Karen Kimya'nın yolu bir iş seyahati sebebiyle Konya'ya düşer. Hem işinde hem de özel hayatında çözmesi gereken dünyevi sorunlarıyla boğuşan Karen, Konya'da uhrevi gizemlerin de ortasında bulur kendini. Bir ırmak gibi akan doğrusal zamandan tüm zamanların iç içe geçtiği bir okyanusa yuvarlanan Karen'in elinden büyük bir derviş tutar. Bu derviş Şems-i Tebrizi'dir.
"Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet..."
Bab-ı Esrar'da Ahmet Ümit'ten beklenen alışılagelmiş polisiye yazım etkisini yitirmiyorsa da bilinçli bir kararla bir adım geriye çekiliyor ve roman sırlarla dolu mistik bir dünyaya açılıyor. Din ile aşk, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seren Bab-ı Esrar Ahmet Ümit eserlerinin içinde farklı bir noktada duran parlak, derin bir roman.
Çoğu zaman mesele, Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı, âlimler bilimi görür, cahiller mucizeyi.
SUÇ VE CEZA
Raskolnikov'un İç Dünyasına Bir Yolculuk Yapmaya Hazır Mısınız?
Suç ve Ceza; Rodion Romanoviç Raskolnikov adındaki bir gencin işlediği çifte cinayet üzerine yaşadıklarını konu alıyor. Raskolnikov, bir yandan hukuk öğrenimi görürken diğer yandan yoksullukla boğuşan bir genç. Para ihtiyacını ise tefeci bir kadına eşyalarını bırakarak karşılıyor. Yoksulluğuna çare bulamadığı gibi tefeciden yakasını da kurtaramayan Raskolnikov, bu kadının toplumun iyiliği için ölmesi gerektiğini düşünmeye başlıyor.
Bir gün Raskolnikov, kendi maddi problemlerinin yanı sıra ailesinden de kötü bir haber alıyor. Kız kardeşinin kendisinden yaşça çok büyük biriyle evleneceğini duyması, ona yeni bir darbe indiriyor. Bunun üzerine Raskolnikov, tefeciyi öldürmeyi aklına koyarak kendini evden dışarı atıyor. Tefeci kadını öldürüp mücevherleri alıyor ancak işlediği cinayete kimsenin tanıklık etmemesi için onun kız kardeşini de öldürmek zorunda kalıyor.
Raskolnikov'un ruh hali, bu çifte cinayetle birlikte yerle bir oluyor. İşlediği suçu kimse görmemiş olmasına rağmen korkusu ve vicdanı onu büyük bir mahkumiyete sürüklüyor. Bir yandan mağdur, diğer yandan katil... Raskolnikov'u cinayete iten sebepler, onun alt üst olan iç dünyası ve sonrası ile siz de onun yeniden doğuşuna şahit olacaksınız. Bu kitabı okurken, kalp atışınızın arttığını duyumsayacaksınız.
AMAK-I HAYAL
"Bu kitabı, hakikat aşkıyla yanan, akılla kavranamayacak konuları merak eden insanların zevkle okuyacağı kanaatindeyim." Filibeli Ahmed Hilmi
Bugün gördüklerim, dünkü kaldığı yerde başladı. Bayılmıştım. Benden sonra Aşk Aynası da derin bir ah çekerek bayılmış olduğundan onu saraya, beni evime getirmişler. Kendime geldiğimde ihtiyar kahin üzüntülü gözlerle yüzüme bakıyordu. Kararımı vermiştim. Eğer Aşk Aynası'nın sorularına cevap veremezsem ...
Kahinle birlikte soruları değerlendirdik. Ona, bu sorulara nasıl cevap vereceğimi sordum. Dedi ki: Oğlum! Bu soruların cevabını ancak Cünun Vadisi'nde yaşayanlar bilir.
İyi güzel ama bu vadi ne taraftadır?
Her yerde!!! Anlamadım
Dünyanın her tarafında Cünun Vadisi bulanabilir.
Peki bu vadileri nasıl bulacağız?
Bundan kolay ne var? Hazırlanın, yarın yola çıkıp arayalım...
"Ey avare yolcu! Yürü! Durma, yürü! Bu geçici alemin zevkleri seni Allah'a kavuşmaktan alıkoymasın. Bu eşsiz manzaraların, bu güzelliklerin hepsi yalnızca bir rüya ve hayaldir. Ey zavallı ziyaretçi!Yürü! Durma, yürü! Yürü, kendi aslına kavuş. içesin. Yürü ki, yokluk meydanında Allah'ın kudretini ve sırrını göresin."
ÇİLE
Şairliğim on iki yaşımda başladı.
Bahanesi tuhaftır:
Annem hastahanedeydi. Ziyaretine gitmiştim... Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter.. Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde.. Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:
- Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim, hastahane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim:
- Şair olacağım!
Ve oldum.
1925'de "Örümcek Ağı", 1928'de "Kaldırımlar", 1932'de "Ben ve Ötesi", 1953'de "Sonsuzluk Kervanı" ve 1969'da "Şiirlerim" ismiyle yayınlanmış şiir kitaplarının bir çok bakımdan kendini ifadelendiremediğini söyleyen Necip Fazıl Kısakürek'in, 1922'de Yeni Mecmua'da yayınlanmış ilk şiirinden başlayarak bizzat kendisi tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen bütün şiirleri...
Ve Poetikası... Bir yanda belli başlı bir sanat anlayışından tüten şiirler, diğer yanda, bu sanat anlayışının tüttürdüğü şiir mefkûresi...